2024'ün Eylül ayında, geride bıratkığımız yılın en dikkat çeken sergilerinden birisi açıldı Salt Beyoğlu'nda. Bir kitabın rafa çıkışı, yazarıyla, editörüyle, çevirmeniyle, son okumacısıyla, yayın yönetmeniyle birlikte oldukça güçlü bir süreci kaplıyor. Ancak kitabın en önemli emekçilerinden kapak tasarımcısı ve mizanpajcısı, biraz daha gölgede kalıyor. Okurun bir kitaba ısınmasının, o kitabın dikkat çekmesinin en önemli unsuru olan kapak tasarımı, 70'li yılların ortalarından başlayarak bugünlere gelişine kadar birçok dönüşüm geçirdi. Salt Beyoğlu'ndaki "Tasarımcının Notu" sergisi, işte bu dönüşümleri odağına alıyor. Eda Sezgin'in programladığı sergide Aydın Erkmen'den Sait Maden'e, Sadık Karamustafa'dan Cem Günübek'e, Savaş Çekiç'ten Erkal Yavi'ye dek birçok usta tasanımcının eserleri ve onlarla yapılan röportajlardan kesitler yer alıyor. Sergi 2 Şubat'a kadar görülebilir.
Sergiyi programlayan Sezgin ile, Türkiye'de grafik tasarımın kitap odaklı serüvenini ve sergiyi konuştuk.
TASARIMCININ KONUMU
Çok katmanlı, oldukça geniş yelpazeli bir sergi. Nasıl bir araştırma dönemi geçti? Kaynaklar, tanıklıklar vs…
Tasarımcının Notu’nun çalışmaları 2022’de başladı. Sergi yaklaşık iki yıl süren bir araştırma ve saha çalışması sonucunda ortaya çıktı. Ama bu proje hâlâ devam ediyor, onu belirtmem gerekir. Sergi, bu açıdan projenin ilk izdüşümü oldu diyebilirim. Çeyrek yüzyıllık, aslında kısa ama gelişmeleriyle tasarımcı ve kitap nesnesi açısından belirleyici olmuş bir döneme bu görüşmeler ışığında bakıyor. Zira bu dönemde bir yanda ülkenin politik ikliminin bertaraf ettiği bir entelijansiyanın kültür yayıncılığında gösterdiği varlık, bir yandan da ülkenin küresel ekonomiye eklemlenmesinin bir sonucu olarak özel sektörün kültür ve yayın hayatındaki girişimleri var. Tasarımcının yükselişi de bu iki gelişmeyle son derece ilişkili. Sergi, bu gelişmeleri arkasına alarak kitap nesnesinde tasarımcının konumunu araştırıyor ve bu konumun gelişimine göre bölümleniyor. Görüşmelerle şekillenmiş, "[t.n.]" kısaltmasıyla işaret ettiği notlarla tasarımcının kitapta eksik olan anlatısını kurarken bu, onun kültür ve yayın ortamındaki etkinliğini de görmeyi mümkün kılıyor.
DENEYSEL ÖNERMELER
Nasıl bir çalışmanın sonucunda ortaya çıktı bu sergi? Sergiyi hazırlarken neleri gözettiniz?
Kitapların sergilenmesinde de onun her zaman bir tasarım nesnesi olduğu perspektifiyle hareket etiğimi söylemeliyim. Söz konusu ana akım kitap olduğunda, özellikle 90’lı yıllara dek genel eğilim daha çok kapak tasarımı olsa ve iç düzeni ayrı bir süreçle çözümlense de bu, kitabın bir tasarım nesnesi olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece o kararın belli yerleşik kaideler doğrultusunda matbaadan yayıncıya farklı aktörlerce alındığı anlamına geliyor. Bundan ötürü sergide kitabın hep kendisine yer verildi. Bu, hem dönemin baskı imkânlarını hem de zamanın kitapta bıraktığı izleri görünür kıldı. Bununla birlikte Tasarımcının Notu, belgesel nitelikte bir sergi. Bir döneme 25 tasarımcının elinden çıkmış -hem konvansiyonel hem de bilgisayarlı döneme ait- belli bir kitap seçkisi üzerinden bakıyor. Bu seçkiyle derdini anlatmayı; tasarımcının içerikle nasıl hemhal olduğu, malzeme ve teknolojiyi kullanma biçimleri ve kitaba dair sorgulayıcı, deneysel önermeler üzerinden tasarım yaklaşımlarındaki çeşitliliği ortaya koymayı amaçlıyor. Tabii bu çeşitlilik, tasarımcıların birbirinden farklı niteliklerini görmeye de izin veriyor.
TASARIM GÜCÜNÜN ÖNE ÇIKIŞI
Bu sergiden hareketle soracak olursak kitap söz konusu olduğunda 80’li ve 90’lı yılların tasarım eğilimleri 2000’lerin tasarım kültürü için ne ifade ediyor?
90’lı yıllarda tasarımcının çalışmasına dahil olan bilgisayar, o güne dek daha konvansiyonel biçimde ilerleyen tasarım ile kitap ilişkisine ayrı bir boyut kattı. Ayrıca kültür yayıncılığında, 70’lerin sonunda Ada Yayınları’nda gördüğümüz türde bir anlayışın daha fazla serpildiğini, kitabın nesnesinin de önem kazandığı bir yayın perspektifinin yükseldiğini görüyoruz. Tasarım, belli bir iddiayla yayın ortamına yeni atılan veya yayın kimliklerinde revizyona giden yayınevlerinin öne sürdüğü önemli bir kart oldu. Hatta öyle ki tasarımcının editör-yayıncıyla çalışma kültürünün de değişmesi dikkat çekici gelişmeleri biri. Bunu 90’lı yıllarda en büyüğünden küçüğüne farklı ölçekte yayınevleri üzerinden izleyebiliyoruz. Tasarımcı-matbaacı işbirliğinden doğan münferit örneklerdeki deneysel ruhu, tasarımcı-yayıncı işbirliklerinde daha çok izlemeye başlıyoruz. Bu da genel okurun ulaşabileceği düzeyde, olağan bütçelere sadık kalınıp tasarım kaygısıyla yaklaşılmış kitapların yaygınlaşması demek oluyor; yani malzeme fakir olsa da tasarımın gücünün öne çıkması. 2000’lerde çeşitliliğine daha aşina olduğumuz sanat yayınları da o dönem kültürel hayatta yakalanan dinamizmin izdüşümlerinden biri. 90’lı yıllarda sanatçının üretimini belgelemeyi amaçlayan yayınlarda tasarımcının alışılageldik katalog sınırlarını aşmaya çalıştığını, sanatçının dünyasını da gözeten bir tasarım aklı barındıran örneklerin geliştiğini izliyoruz.
BELGESELLER, AÇIK DERSLER
Sergiyle koşut kamu programları da var. Biraz onlardan bahsedebilir misiniz? En yakındaki etkinlik nedir?
Serginin açılmasından bu yana 90’larda kitap tasarım deneyimini konu alan bir panel ile Yeşim Demir, Utku Lomlu ve Geray Gençer’in yürütücülüğündeki kapak ve kitap tasarım atölyelerini gerçekleştirdik. Şimdi kamu programlarına açık derslerle devam ediyoruz. Matbaacı Alparslan Baloğlu’nun dersiyle başladığımız bu seri, ocak ayında sırasıyla Esen Karol ve Savaş Çekiç'le devam etti. 21 Ocak'ta Sadık Karamustafa’nın görsel iletişim tasarımının Türkiye’deki serüvenini değerlendireceği “Tasarımcının Evrak-ı Metrukesi” başlıklı açık dersin ilk bölümü var.
Ayrıca 24 Ocak-2 Şubat tarihlerinde Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da, açık ve ücretsiz gerçekleştireceğimiz “Punto, Pikaj, Baskı!” film programımız olacak. Program, tasarımda 1980’lerden itibaren yaşanan değişimi odağına alıyor. Elle çalışmanın ağırlıkta olduğu konvansiyonel tasarım pratiklerinden dijital teknolojinin yarattığı devrimsel etkiye, bugünün kitap ve tasarım ilişkisinde belirleyici olan döneme yakından bakan ve sekiz belgesel filmden oluşan seçki, Kuzey ve Güney Amerika’dan Avrupa ve Uzak Doğu’ya farklı coğrafyalardan deneyimleri bir araya getiriyor.
YAPAY ZEKÂ VE SONRASI
2000’ler ve sonrası, günümüz; yapay zekânın ortaya çıkışı… Yani bir çalışma ve sonrasında bir sergi planı var mı?
Aslında bu ilginç bir durum. Bu sergi bilgisayarın tasarımcının çalışmasını yeniden biçimlendirdiği ve bunun kitap tasarımına etkilerine bakıyor bir yanıyla. Serginin girişindeki, tasarımcının masası diye nitelendirdiğimiz yerleştirme kitabın görünmeyen mutfağındaki değişimi gösteriyor. Letrasetlerden, milimetrik kartonlardaki kapak orijinallerinden, yani manuel işleyen bir süreçten Macintosh Classic’teki mizanpaj programlarının devreye girdiği bir zamana uzanıyor. Bu süreçte tasarımcı notlarında da karşımıza sıkça çıkan, bilgisayara henüz intibak edememiş tasarımcının birlikte çalışmak durumunda olduğu bir “operatör” olgusu var. Bilgisayarın tasarımın kimyasını bozduğu düşüncesi bir yanda; tasarımı artık çok kolaylaştırdığı düşüncesi, hatta bu işi operatörle çözmeye indirgeyenlerse başka bir yanda. Bugün de yapay zekânın geldiği nokta itibarıyla benzer türde tartışmalar yaşıyoruz. Yapay zekâ tasarımcı için bir araç mı, tasarımcıya ihtiyaç bırakmayan mucizevi bir çözüm mü tartışmaları bir yana, kapakları tasarımcıyı devreden çıkarıp tamamen yapay zekâda çözümlenmesi gibi bir eğilim de var. Tüm bunların üzerinden bir 20 yıl sonra kitap ve tasarım ilişkisine bakacak bir sergi nasıl olur, ben de merak ediyorum.
Erkal Yavi’nin, Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika” kitabına çizdiği desen ve kapak, 1983