Birçoğumuz markaların logolarını az çok biliriz. Öte yandan bir ağaca baktığımızda onun meşe mi sedir mi kayın mı veya servi mi olduğunu ayırt etmekte zorlanırız. Peki “Oksijen kaynağı bu canlıları neden hepsini birbirine benzetme eğilimimiz var?” derseniz bunun uzun bir geçmişi var. Eğitim sisteminden 20. yüzyıl tüketim biçimlerine, kırsaldan kente göçmekten insanın kendini dünyanın merkezine koymasına kadar genişleyen ve yüzyıllara yayılan bir davranış biçimidir bu. Nadiren de olsa birkaç ağacı birbirinden ayırt etmekte ustalaşan insanlar da vardır. Aslında pek de zor olmayan en azından bazı ağaçları öğrenmemize yardımcı olabilecek en güzel etkinlik kent ormanlarında veya arboretumlarda (ağaç müzeleri) zaman geçirmektir. Bu etkinlik hem sizin hem de gezegenin sağlığı için gerekli olan bazı farkındalıkları geliştirmeye yardımcı olur.
ORMAN VERİLERİ
- Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi 2020 verilerine göre ormanlar dünya üzerindeki kara parçalarının yaklaşık üçte birini (4.06 milyar hektar) kaplıyor. Başka bir deyişle gezegenimizde kişi başına yaklaşık 0.52 hektar orman düşüyor. Bu oran 100 metre uzunluğunda 52 metre genişliğinde, neredeyse bir futbol sahasının dörtte üçü kadar ormanı alanı demek.
- Dünya ormanlarının yarısından fazlası (yüzde 54) yalnızca beş ülkede bulunuyor: Rusya Federasyonu, Brezilya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin.
- Dünya genelindeki orman tipleri doğal olarak yenilenen orman ve dikilmiş orman olarak ikiye ayrılır. Dünya orman alanlarının yüzde 93’ü doğal olarak yenilenen ormanlardan oluşurken yüzde 7’sini ise dikilmiş ormanlar kaplamaktadır.
DOĞAL ORMAN AZALDI DİKİLİ ORMAN ARTTI
Doğal olarak yenilenen ormanların alanı 1990’dan bu yana azaldı öte yandan ekili ormanların alanı 123 milyon hektar arttı. Bu noktada biraz durmak gerek çünkü bir orman ekosistemin oluşması uzun zaman alır ve binlerce türün yaşam evidir. Elbette ağaç dikmek çok önemli ancak var olan ormanları olabildiğine korumak gerektiğini de unutmamak gerek. Aynı zamanda geçen günlerde yayımlanan bir araştırma bilinen teorilerin aksine yaşlı ağaçların karbon tutma eğiliminin daha fazla olabileceğini ifade ediyor. Araştırmada yaşlı ağaçların artan karbondioksit seviyelerine odunsu biyokütle üretimini artırarak yanıt verdiği keşfedildi. Uzmanlar yaşlı ağaçların yedi yıllık bir sürede yüksek sera gazına (yaklaşık yüzde 40 daha fazla karbondioksit) maruz kaldığında odunsu biyokütlelerinde yüzde 9.8 kütle artışı gözlemlediler. Bu keşif, olgun ormanlık alanların artan karbondioksit seviyelerine yanıt verme kapasitesinde olmadığı yönündeki teorileri de çürütür nitelikte.
KÖKLÜ ORMANLAR ÇÖZÜM OLUR MU?
Birmingham Üniversitesi Orman Araştırmaları Enstitüsü’nde odunsu biyokütle üretimindeki önemli artışa ilişkin elde edilen kanıtlar, dünyanın küresel ısınma ile mücadelede karbon bağımlılığını azaltmaya çabaladığı önümüzdeki on yıllarda olgun, köklü ormanların doğal iklim çözümleri olarak rolünü destekler nitelikte.
Söz konusu araştırmanın ortak yazarı ve Birmingham Üniversitesi Orman Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Profesör Rob MacKenzie şunları söylüyor: “Bu sonuçların dünya genelindeki karar vericiler için iklim değişikliğinin karmaşıklıklarıyla boğuşurken paha biçilmez olacağına inanıyoruz. Ağaç büyümesindeki artış, ormanlardaki karbon depolamasında orta vadede bir artışa dönüşse bile bu hiçbir şekilde fosil yakıt tüketimindeki azalmaları geciktirmek için bir neden sunmamalı.”