Antalya bakımından söyleşimizden çıkan acı sonuç ise, Türkiye’deki meyve sebze üretiminde önemli bir paya sahip kentte konvansiyonel tarımın egemen olması nedeniyle organik pazarda tezgâh kurmaya yetecek kadar bile temiz ve adil üretim yapan üretici bulunamaması ve bu nedenle organik pazarların kurulamaması. İkincisiyse 19 ilçeye sahip, 2 buçuk milyonu aşan nüfuslu turistik Antalya’da temiz ve adil gıdaya ulaşmak üzere örgütlenmiş sadece bir gıda topluluğunun oluşması.
AÇIK RADYO’DAN ESİNLE
Gıda toplulukları özellikle pestisitlerin aşırı kullanımı, iklim krizinin ortaya çıkışı ile beraber belli bir entelektüel düzeyde bir sorgulama ile yaklaşık 20 yıl kadar önce dünyanın pek çok kentinde ve Türkiye’de kurulmaya başladı. Antalya Gıda Topluluğu da Açık Radyo’da gıda toplulukları üzerine yapılan programlardan esinlenerek kuruluyor. Topluluğun kurucularından Erol Malçok, Antalya’da yaşayan biri olarak programları dinlediğimde Antalya’nın Türkiye’nin gıda deposu şehirlerinden biri olduğunu düşünüyor ve 2017’de 7 arkadaşı ile neden biz de Antalya’da bir gıda topluluğu kurmayalım diye yola çıkıyor. İlk işleri İstanbul’da kurulan gıda toplulukları ile temasa geçmek, onların tecrübelerini dinlemek ve adil ve temiz üretilmiş gıda alanında oluşturdukları üretici envanterlerini almak oluyor. Daha sonra bu üretici sayısını ve topluluğu çoğaltmak için harekete geçiyorlar.
TEMİZ VE ADİL GIDA İLE NE KASTEDİLİYOR?
Sınırsız tüketim hırsının doğa, insanlar ve hayvanlar üzerinde yarattığı sömürü ve yıkıma karşı bireysel ve toplumsal ölçekte hareket etme bilinciyle kurulduklarını belirten Malçok “Ürünlerin sadece pestisit kullanılmadan, organik, temiz bir şekilde üretilmesi değil odağımız, ayrıca üreticinin üretim ilişkilerine nasıl katıldığı, mülteci ya da çocuk emeğini sömürüp sömürmediği, toplumsal cinsiyet ilişkilerine bakış açısı da bizi ilgilendiriyor” sözleriyle ifade ediyor. Malçok, daha sonra kendi üreticilerine ulaştıklarını belirterek, “Üreticilerimizle ilişkimiz sadece sipariş al parasını ver şeklinde yürüyen bir ilişki değil. Biz alışverişin kapsamını biraz daha genişletme çabası içindeyiz. Bu nedenle üreticilerimizi ziyaret ederiz. Bir tarım alt grubumuz var, zaman zaman üreticilerimizin üretim süreçlerine gönüllü olarak katılırız, üreticilerimizi kendi toplantılarımıza davet ederiz ki bu toplantılarda gıda politikasının yanında pek çok konuyu konuşur, tartışırız, kimi üreticilerimize ön ödeme yaparak alışveriş yaparak onu üretimde sıkıştığı yerde destekleme yoluna gideriz. Dolayısıyla üretici bizim arkadaşımız, hemhal olduğumuz bir üyemiz” diyor.
PARADOKSLAR: ADİL VE TEMİZ ÜRETİM YAPAN ÜRETİCİ BULMA ZORLUĞU VE ADİL VE TEMİZ ÜRETİM YAPAN ÜRETİCİNİN ZORLUĞU
Antalya’da söz konusu pestisit kullanılmadan adil ilişkilerle üretim yapan üretici bulabiliyor musunuz sorusuna ise topluluğun verdiği yanıt ise ne yazık ki üzücü. Malçok, BM Ekoturizm belgesi alan bir köyde bile üreticileri pestisitiz üretim yapmaya ikna etmekte zorlandıklarını anlatarak “Konvansiyonel tarımın çiftçi için risksiz bir üretim modeli olduğunu, çiftçinin de borçları olduğunu, çocuğunu okula gönderdiğini biliyoruz, bu riski almakta çok da gönüllü olmamasını da anlıyoruz, kendilerinin de bu ürünleri yediklerini, Antalya’da onkoloji servislerinde hastaların çoğunluğunun özellikle seralarda üretim yapan üreticilerden oluştuğunu da biliyoruz. Organik üretim yapmaya çalışan çiftçilerin de reklamlarda sosyal medyada gördüğümüz tertemiz kıyafetleriyle, gülen yüzleriyle yüksek moralle üretim yapamadıklarını, çok zorlandıklarını, yorulduklarını da biliyoruz. Bu konu gıda topluluğunun boyutunu aşan yapısal bir sorun. Kamu desteği gerekiyor. Biz üreticilerimize ön ödeme yaparak destek olmaya çalışıyoruz. Biz de arayış içindeyiz. Birçok alanda ürün bulmakta zorlanıyoruz. Tarım İmece diye alt grup oluşturduk. Geyikbayırı’nda sıcak kompost yapan bir arkadaşımız vardı, ona yardım ediyoruz, bazen başka şehirlerden ürünlerini aldığımız üreticileri de ziyaret edip üretim süreçlerine katılmaya çalışıyoruz.
ANTALYA’DA ORGANİK PAZAR YOK
Türkiye’nin pek çok büyük şehrinde kurulan organik pazarların Antalya’da olmaması da topluluğun temiz taze sebze meyve bulmada karşılaştığı bir başka sorun. Buğday Derneği’ne bağlı olarak bir dönem Cam Piramit’in arka tarafında kurulması denendiyse de pazara gelen üretici ve dolayısıyla pazarda açılan tezgah sayısı az olduğu için sürdürülememiş.
ANTALYA’DA NEDEN SADECE BİR GIDA TOPLULUĞU VAR?
Şu an yüze yakın üyesi bulunan Antalya Gıda Topluluğu dışında da Antalya’da başka bir gıda topluluğu yok. Pandemiye doğru bir dönem Doğu ve Batı Antalya olarak kendi içinden iki topluluk çıkartsa da daha sonra bu oluşumlar yok olmuş. Topluluk durumu “Gönül isterdi ki her mahalle kendi gıda topluluğunu oluştursun. Kemer’de Kepez’de olsun. Ama maalesef bizim toplumda kendi ihtiyacını kendisi görüp ona göre hareket eden, sorumluluk olan bir yapı yok. Sadece yakınırız. Zehirden yakınırız ama ertesi gün yeniden zehir yeriz. Zehir yememenin yollarını araştırmayız. İnternetten doğal logolu bir ürün alır, onu da pahalıya alır. Bizde bir hiyerarşi var, birilerini inisiyatif alıyor, eyleme geçiyor, diğerleri pasif kalıyor” sözleriyle açıklıyor
ANTALYA GIDA TOPLULUĞU’NDA İŞLEYİŞ
Antalya Gıda Topluluğu’nda herkesin bir sorumluluk alanı var. Herkes farklı alanlarda sorumluluk alırken, birkaç ayda bir rotasyon uygulanıyor. Üreticiler gruplanıyor ve her bir grupla bir topluluk üyesi ilgilenerek, ürünlerin ve fiyatların topluluğa duyurulması, siparişlerin alınması ve dağıtımını organize ediyor. Dağıtımlar toplantılarda gerçekleşiyor ve bu toplantılar açık alanda parklarda gerçekleştiriliyor. Topluluk bunun sebebini topluluk üyelerinden Tijen İnaltong “İnsanlar da görsün, siz ne yapıyorsunuz diye sorsun, adil gıda kavramından haberi olsun” diye açıklıyor. Piknik havasında geçen toplantılarda aynı zamanda yemek yeniyor, eğitimler veriliyor, gündemdeki konular tartışılıyor.
GIDA POLİTİKASI ETRAFINDA ÖRGÜTLENME
Antalya gıda topluluğu temiz ve adil gıdaya erişim üzerine örgütleniyor ama aslında gıda bir bahane. Topluluk üyelerinden Gülnaz Acar “Enflasyonun bu kadar yüksek olduğu ve vatandaşların temel gıdaya dahi erişimde zorlandığı bir ülkede elbette tek odağımız histerik bir şekilde pür temiz organik gıdaya erişim olmadığını, kendilerini böylesi ayrıcalıklı bir yerde konumlandırmadıklarını” belirterek, dayanışmayı, sorumluluk almayı, örgütlenmeyi çoğaltmak için gıda alanını seçtiklerini söylüyor.
Pandemi döneminde dayanışma ağı kuran topluluk, bu dönemde dışarı çıkıp alışveriş yapamayan yaşı ve engellilere, trans bireylerle, kamusal destek alamayanlarla dayanışıyor. Dayanışmalarını Malçok “Bir minnet ilişkisi oluşturmasın diye sizi topluluğumuzun üyesi sayıyoruz, elinizden bir şey gelirse yapabilirsiniz, katkı sunabilirsiniz dediğimizde insanlar kendilerini iyi hissediyordu. Topluluktan dayanışma geliyor, biri ona lütfetmiyor. Bu minnet ilişkisini ortadan kaldırıyordu. Topluluk yardım ediyor, Ayşe Fatma yardım etmiyor. Pandemi döneminde yoksul kadınları üretime teşvik edip onların ürünlerini satın alıyorduk” diye anlatıyor. Topluluk Manavgat’taki yangında, deprem gibi felaket zamanlarında da sosyal ağlarını ve imkanlarını işleterek eyleme geçiyor.
Topluluk ayrıca yılda dört kez de takas şenliği düzenliyor. Bu şenliklerin amacıysa geri dönüşüm sağlamak, tüketim davranışlarımızı sorgulamak.